Peygamberler Tarihi Sabuni

Hz. Hârûn (A.S)

Hz.
HÂRÛN (A.S)
1

Hz.
Hârûn (a.s)’m Soyu:
1

Hz.
Hârûn (a.s)’ın Hayatı ve Daveti:
1

 

Hz. HÂRÛN
(A.S)

 

“Sonra onların
ardından da Musa ile Hârûn ‘u mucizele­rimizle

Firavun ile toplumuna
(Peygamber olarak) gönderdik. Fakat onlar, kibirlendiler ve ( kendilerine
gönderilen bu pey­gamberleri yalanlayarak) günahkar bir toplum oldular.”
(Yû­nus: 10/75)

 

Hz. Hârûn (a.s)’m[1] Soyu:

 

Hz. Hârûn (a.s)’ın
soyu şu şekildedir: Hârûn b. İmrân b. Kâhis b. Lâvîb. Ya’kûb b. îshâk b.
İbrâhîm (a.s)’dır.

Hz. Hârûn, Hz Mûsâ
(a.s)’ın öz kardeşidir. Yüce Allah, Hz Harun’u; Hz. Mûsâ (a.s)’a, davetinde
yardımcı olması için o-nunla birlikte Peygamber olarak göndermiştir.

Hz. Mûsâ (a.s), tebliğ
görevini yerine getirmede kendisine yardımcı ve vezir olmak üzere kardeşi
Harun’u görevlendir­mesini Allah’tan istediğinde, Allah, onun bu duasını kabul
et­mişti. Yüce Allah bu konu ile ilgili olarak şöyle buyurmakta­dır:

“(Mûsâ dedi ki:)
‘Bana, ailemden bir de vezir olarak kar­deşim Harun’u ver. Onun sayesinde
arkamı kuvvetlendir ve onu işime ortak kıl. Böylece Seni bol bol analım. Şüphesiz
ki Sen, bizi görmektesin.[2]

Bunun üzerine Allah,
kendi katından bir rahmet olarak Hz. Mûsâ (a.s)’a, (vezir ve yardımcı olması
için) Hz. Harun’u ar­mağan etti ve ona peygamberlik verdi. Çünkü Yüce Allah, bu
konu ile ilgili olarak şöyle buyurmaktadır:

“Rahmetimizin bir
sonucu olarak, Musa’ya, kardeşi Ha­run’u bir Peygamber olarak armağan etti. [3]

 

Hz. Hârûn (a.s)’ın Hayatı ve Daveti:

 

Hz. Hârûn (a.s), Hz.
Mûsâ (a.s)’dan üç yıl önce doğmuştu. Yüce Allah, onu, kardeşi Hz. Mûsâ ile
birlikte İsrail oğullarına Peygamber olarak gönderdi.

Hz. Hârûn (a.s);
düzgün konuşan ve sağlam yürekli bir kimse idi. İşte bundan dolayı Yüce Allah,
onu, tebliğ görevin­de kardeşi Hz. Mûsâ (a.s)’a yardımcı ve destekçi olması
üzere zorba Firavuna kardeşi Hz. Mûsâ ile birlikte Peygamber olarak gönderdi.
Yüce Allah, bu hususu, Hz. Musa’dan naklen şöyle buyurmaktadır:

“Kardeşim Hârûn
‘un dili, benimkinden daha düzgündür. Onu da, beni doğrulayan bir yardımcı
olarak benimle gönder. Çünkü bana yalancılık suçlamasında bulunmalarından
endişe ediyorum..[4]

Hz. Musa’nın tebliğ
görevinden bahsedildiği zaman, buna bitişik olarak Hz. Harun’un tebliğ
görevinden de bahsedilir.

Bu nedenle de her
ikisi; Firavun’a, Haman’a ve Karun’a Pey­gamber olarak gönderilmişlerdir.

Yine her ikisi de,
İsrail oğullarının peygamberleridir. Fa­kat Hz. Musa’nın, Hz. Harun’a göre,
şanı daha yüce ve merte­besi daha üstündür. Çünkü Hz. Hârûn (a.s) diğer
peygamberler gibi bir Peygamber iken, Hz. Mûsâ (a.s) Ulu’1-azm peygam­berlerin
büyüklerindendir. Ayrıca Kur’ân-ı Kerîm, Hz. Mûsâ (a.s)’in doğması, büyümesi,
Mısır’ı terk edip Medyen’e gel­mesi, orada Medyen şeyhinin kızıyla evlenmesi,
Tur dağına çıkıp orada Allah ile konuşması, peygamberlik görevini ona vermesi,
hayatı süresince gelişen mucizeleri vermesi ve İsrail oğullan ile ilgili
meydana gelen diğer büyük olaylara genişçe yer vermiştir.

Hz. Mûsâ (a.s)’ın
hayatı ile ilgili bilgilerin bir kısmını, U-lıı’1-azm peygamberleri içerisinde
yer alan Hz. Mûsâ (a.s)’m bahsinde anlattık…

Hz. Hârûn (a.s),
tebliğ görevi sırasında hep kardeşi Hz. Musa’nın yanındaydı. Gerek yolculukta
olsun ve gerekse de yerleşik hayat sürerken olsun, kardeşinin yanından hiç
ayrıl­mamıştı.

Hz. Mûsâ (a.s),
Rabbiyle Tur dağında konuşmaya gittiğin­de, kavmine; Tevrati kendilerine bir
düstur ve şeriat olması için getirmeyi vaat etmişti ve yerine de kardeşi Hârûn
(a.s)’ı bırakmıştı. Kardeşine; İsrail oğullarının maslahatlarına dikkat
etmesini, işlerini düzeltmesini ve (içlerinden) herhangi bir kimsenin, onları
din konusunda fitneye düşürmesine karşılık uyanık olmasını sıkı sıkı tembih
etmişti. Yüce Allah bu konu ile ilgili olarak şöyle buyurmaktadır:

“Mûsâ, (Rabbiyle
konuşmaya gideceği zaman) kardeşi Hârûn ‘a: ‘Kavmim içinde benim yerime geç,
onları ıslah et ve bozguncuların yoluna uyma’ dedi. [5]

Kur’ân-1 Kerîm’in de
anlattığı üzere; Hz. Mûsâ (a.s), Tur dağına çıktığında kavminden kırk gün ayrı
kalmıştı. Bu sırada İsrail oğullan halkı içerisinde büyük bir bela ortaya
çıkmıştı. Çünkü onlar Hz. Musa’nın yokluğunda buzağıya tapınışlardı. Bu
buzağıyı, Samiri adında bir kişi, altından ve ziynet eşyala­rından yapmıştı. Bu
yaptığı heykelin içerisine, Cebrail’in, Fi­ravun ve topluluğunu boğmak için
indiği sırada atının ayağının bastığı yerden bir avuç toprak alıp attı… Bu
buzağı, rüzgara karşı tutulunca inek sesine benzer bir ses çıkarıyordu. Bu şaş­kın
adam, bu buzağının; Hz. Musa’nın bahsettiği Rab olduğu­nu ve yerini bilmediği
için de onu bulmak amacıyla Tur dağına gittiğini iddia etti. Hz. Hârûn (a.s),
İsrail oğullarını, bu inatçı adamın fitnesinden korumaya ve sakmdırmaya
çalıştı. Fakat kavmi, Hz. Hârûn (a.s)’m bu sözlerine aldırış etmediler ve Al­lah’ı
bırakıp O’nun yerine puta taptılar.

Hz. Mûsâ (a.s), Tur
dağından dönüp de kavmini bu büyük fitne içerisinde bulunca, kavmine ve kardeşi
Hz. Harun’a karşı çok kızdı. Bu sebeple de kardeşi Hârûn (a.s)’m sakalını ve ba­şını
tutup kendisine doğru çekti. Bunun üzerine Hz. Hârûn (a.s), kardeşi Hz.
Musa’ya, başlarından geçen olayı, kendisinin kavmine karşı tavrını ve onların,
emrine uymadıklarını söyle­di. Yüce Allah bununla ilgili olarak şöyle
buyurmaktadır:

“Mûsâ kızgin(kavminin
buzağıya tapmalarından dolayı Tur dağından) ve üzgün bir halde kavmine dönünce
‘benden sonra arkamdan ne kötü işler yapmışsanız Rabbinizin (sizinle ilgili)
emrini (beklemeyip) acele mi ettiniz?’ dedi. Tevrat’ın yazılı olduğu) levhaları
yere attı. Ve kardeşi (Hârûn ‘un) başını tutup kendine doğru çekmeye başladı.
(Kardeşi:) ‘Anam oğlu! Bu kavim beni cidden zayıf gördü. Ve neredeyse beni
Öldüre­ceklerdi. Sen de düşmanları bana güldürme ve beni bu zalim kavimle
beraber tutma!’dedi[6]

Bu kıssa, tefsir ve
tarih kitapların da detaylı bir şekilde an­latılmıştır. Daha geniş bilgi için
bu kaynaklara başvurulabilinir.

Hz. Hârûn (a.s), 122
yıl yaşadı. Kardeşi Hz. Mûsâ(a.s)rdan î 1 ay önce Rabbine kavuştu.

Hz. Hârûn (a.s),
İsrail oğullarının, Filistin’e girmelerinden Önce Tih çölünde öldü. Allah, ona
Rahmet eylesin.[7]

 



[1] Hz. Harun’un ismi. Kur’ân-ı Kerîm’in; Bakara: 2/248;
Nisa: 4/163; En’âm: 6/84; AHf: 7/122, 142; Yunus: 10/75; Meryem: 19/28, 53;
Tâhâ: 20/30, 70, 90, 92: En­biyâ: 21/48; Mü’minûn: 23/45; Furkân: 25/35; Şuarâ:
26/13, 48; Kasas: 28/34; Saffât: 37/114, 120 ayetlerinde olmak üzere toplam 20
yerde geçmektedir, (ç)

[2] Tâhâ: 20/29-35

[3] Meryem: 19/53

Muhammed Ali Sâbûnî,
Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları: 617-618.

[4] Kasas: 28/34

[5] A’râf: 7/142

[6] A’râf: 7/150

[7] Hz. Hârûn (a.s)’in kıssası ile ilgili detaylı bilgi
için Taberî’nin, Tarîhu’r-Rüsûl vel-Mülûk ile Ibn Kesîr’in. el-Bidâye
ve’n-Nihâye adlı kitaplarına başvurabilirsi­niz.

Muhammed Ali Sâbûnî,
Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları: 618-621.

İlgili Makaleler